To Download click here, here, or here.
How to Cite:
TUFEKCI, O. (2017), ‘İşbirliği ve Kriz İkileminde Türkiye-Rusya İlişkileri’, Kemal İnat, Ali Aslan, Burhanettin Duran (Ed.), AK Parti’nin 15 Yılı: Dış Politika, (s. 135-154), İstanbul: Set Vakfı İşletmeleri.
GİRİŞ
Türkiye-Rusya ilişkilerinin tarihsel olarak genel görünümü rekabet zemininde oluşmuştur. Tarih boyunca rekabetin ve savaşların hüküm sürdüğü ilişkiler Osmanlı ve Rus İmparatorluğu’nun 1900’lerin başlarında yıkılmasıyla farklı bir boyuta evrilmiştir. Buna rağmen İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan Soğuk Savaş ve iki ülkenin düşman bloklarda konumlanması Türk-Rus ilişkilerinin yeniden rekabetçi ortama dönmesinin zeminini oluşturmuştur. Soğuk Savaş sonrası dönemde ise ikili ilişkiler bölgesel ve küresel ölçekte dünyada yaşanan gelişmelere paralel olarak yeniden şekillenmiştir.
Bu bağlamda Soğuk Savaş sonrası 1990’lar Türkiye-Rusya ilişkilerinde zemin arama dönemi olarak adlandırılabilir. Her ne kadar ilişkilerin gelişimi istenilen şekilde gerçekleşmemiş olsa da taraflar birbirleri ile Soğuk Savaş atmosferinin uzağında bir şekilde iletişim içinde olabileceklerini anlamışlardır. Bu dönem çoğunlukla iki ülkenin de ilgi alanına giren Kafkaslar ve Orta Asya üzerinde etki oluşturma girişimleri ile özdeşleşmiştir. Özellikle Türkiye’nin Çeçenistan sorununa, Rusya’nın da PKK sorununa yaklaşımı bu dönemde diğer adı geçen bölgelerle birlikte ortaya çıkan meselelerde tarafların anlaşa- mamalarının temel nedenlerini oluşturmaktaydı. Lakin 1990’ların sonlarında Vladimir Putin’in siyasi sahneye çıkması ve Türkiye’nin attığı çeşitli adımlarla etnik krizlerin ikili ilişkileri etkilememesi önemli ölçüde sağlanmıştır.
Özellikle 2000’li yıllarla birlikte taraflar ilişkilerini çok boyutlu düzeye çıkarmak için ticaretten kültüre kadar birçok alanda işbirliği kurma fırsatlarını başarılı bir şekilde değerlendirmişlerdir. İki ülkede iktidarda bulunan siyasi iradenin de etkisiyle süreç içerisinde yaşanan bazı aksiliklere rağmen ilişkiler gözle görülür bir ivme kazanmıştır. 2002 yılında iktidara gelen AK Parti yönetiminin özellikle seçim beyannamelerinde de kendisine yer bulan söylemler ile ikili ilişkileri geliştirmeye ihtimam göstermesi sonuç vermiştir. 2002 seçim beyannamesinde “Rusya Federasyonu ile Orta-Asya ve Kafkasya’da rekabete değil işbirliğine dayanan dostça ilişkiler sürdürülecektir.”1 söylemini benimse- yen AK Parti, 2007, 2011 ve 2015 seçim beyannamelerinde de aynı tutumu sergilemiş ve zaman ilerledikçe seçim beyannamelerinde Rusya ve Kafkasya ile ilişkiler kendisine daha çok yer bulmaya başlamıştır. Bu tutum 2011 AK Parti seçim beyannamesinde Rusya ve Kafkaslar bölümünün ayrı bir başlık ile incelenmesine de yansımıştır:
AK Parti iktidarı Türkiye’nin Rusya ile olan siyasi ve ticari ilişkilerine özel bir önem vermiştir. Komşularla sıfır problem ve tam ekonomik işbirliği politikamızın bir tezahürü olarak Rusya ile ticari ilişkilerimiz büyük bir sıçrama göstermiştir. Rusya, Türkiye’nin doğal gaz ihtiyacını karşılarken, Türk firmaları Rusya’da büyük projeleri hayata geçirmeye başlamışlardır. Rusya ile vizelerin karşılıklı olarak kaldırılması, siyasi ve ekonomik ilişkilere yeni bir ivme kazandırmıştır. Türk-Rus ilişkilerinde yaşanan gelişmeler, Kafkaslardan Orta Asya’ya kadar çeşitli bölgesel konularda yeni bir işbirliği zemininin doğmasına imkân tanımıştır. Rusya ile vizelerin tedrici olarak kaldırılması, ikili ilişkilerin ivme kazanmasını sağlayan önemli bir adımdır. Rusya ile ilişkilerimizi bu çerçevede güçlendirmeye devam edeceğiz.2
Verilen bu genel görünüm bağlamında bu bölüm AK Parti döneminde Türkiye-Rusya ilişkilerinin gelişimini tarihsel bir perspektifle ekonomik, siyasi ve güvenlik boyutlarından inceleyecektir.
EKONOMİK İLİŞKİLER
Ülkeler arası ilişkiler çok boyutludur. Bu boyutların birbirlerinden bağımsız olarak analiz edilmesi her ne kadar kolay olmasa da ülkeler arası ilişkilerde genel eğilim konunun ekonomik, siyasal, güvenlik gibi açılardan ele alınmaya çalışılmasıdır. Bu bağlamda Türkiye ile Rusya arasındaki ikili ilişkiler ele alındığında en hızlı gelişen alanın ekonomi olduğu görülmektedir. 1990 sonrası SSCB’nin dağılması ile ikili ilişkilerin üzerine temellendirildiği ticaret, siyasi ilişkilerin geliştirilmesine önayak olmuştur.
Bu süreçte ekonomik ilişkilerin yapısına bakıldığında göze çarpan unsurun tamamlayıcılık olduğu tespit edilmektedir. 1990’ların başlarında özellikle bavul ticareti ile Rusya’dan ithal edilen ürünlere karşılık Türkiye’den yapılan ihracat hazır ürünler üzerinden gerçekleşmiş ve bu dönemde toplam ticaret hacminin bir milyar dolara ulaştığı ilk ülke Rusya olmuştur. Bu tamamlayıcılık unsurunun zaman içerisinde mevcudiyetini korumasına rağmen ekonomik ilişkilerde denge Türkiye aleyhine değişmeye başlamıştır. Bu noktada enerji (petrol ve doğalgaz) hammaddelerinin etkili olmaya başladığı görülmektedir. Özellikle 2000 yılı itibarıyla Türkiye aleyhinde gelişen ticaret açığı meydana gelmiş ve her yıl artan oranda bir dengesizlik ortaya çıkmıştır. Türkiye iç pazarının doğalgaz ve petrole olan ihtiyacının artması ve ek olarak uluslararası piyasalarda petrol ve doğalgaz fiyatının yükselmesi Türkiye’nin ithalat oranlarını artırmaya devam etmiştir. Söz konusu artış halihazırda sürmektedir.
Rusya Federasyonu ile ilişkilerin zeminini oluşturan ekonomik ve ticari ilişkiler özellikle AK Parti döneminde 38 milyar dolar payla Türkiye’nin herhangi bir ülkeyle sahip olduğu en yüksek ticaret hacmine ulaşmıştır (Tablo 1). Bu anlamda 2002 sonrası gelişen ilişkilerde Rusya, Türkiye’nin en önemli ticari ortağı haline gelmiştir. Enerji Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin en önemli unsurlarından birini teşkil etmektedir.
Özellikle 2000’li yıllar ile gelen refah artışı Türkiye’nin petrol ve doğal- gaz tüketimini de artırmıştır. Türkiye’nin bu enerji kaynaklarından mahrum olması da dışa bağımlılığı beraberinde getirmiştir. Bu anlamda Türkiye’nin petrolde ithalata bağımlılık oranı yüzde 93,6 iken doğalgazda ithalata bağımlılık oranı yüzde 99,2’dir. Türkiye’nin ithal ettiği petrolün kaynak ülkelere göre dağılımına bakıldığında Rusya yüzde 18 ile ikinci sırada yer almaktadır (Grafik 1). Diğer taraftan Türkiye doğalgaz ithalatının ülkelere göre dağılımında ise Rusya yüzde 55’lik oran ile birinci sırada yer almaktadır (Grafik 2).
TABLO 1. TÜRKİYE-RUSYA TİCARET HACMİ (MİLYAR DOLAR) | |||
Yıllar | İhracat | İthalat | Hacim |
2000 | 0,6 | 3,9 | 4,5 |
2001 | 0,9 | 3,4 | 4,3 |
2002 | 1,2 | 3,9 | 5,1 |
2003 | 1,4 | 5,5 | 6,9 |
2004 | 1,9 | 9 | 10,9 |
2005 | 2,4 | 12,9 | 15,3 |
2006 | 3,2 | 17,8 | 21 |
2007 | 4,7 | 23,5 | 28,2 |
2008 | 6,5 | 31,3 | 37,8 |
2009 | 3,2 | 19,5 | 22,7 |
2010 | 4,6 | 21,6 | 26,2 |
2011 | 5,9 | 23,9 | 29,8 |
2012 | 6,68 | 26,62 | 33,30 |
2013 | 6,96 | 25,06 | 32,02 |
2014 | 5,94 | 25,29 | 31,23 |
2015 | 3,59 | 20,40 | 23,99 |
2016 | 1,8 | 15,1 | 16,9 |
Kaynak: TÜİK
Enerji hammaddesi alımında başlıca ortaklarımız arasında bulunan Rus- ya Federasyonu ile enerji alanındaki işbirliğimiz AK Parti döneminde sadece ithalatla sınırlı kalmamış, farklı alanlarda da ikili temaslar genişletilmiştir. Bu anlamda yeni boru hattı ve nükleer santral projeleri ilişkileri bir üst safhaya taşınmıştır. Özellikle Akkuyu Nükleer Santrali ve Türk Akımı bu noktada dik- kat çeken örneklerdir. Ayrıca taraflar arasındaki karşılıklı yatırımlar da oldukça önemli seviyeye ulamış bulunmaktadır. Rusya Federasyonu’nda faaliyette bulunan Türk firmalarının yatırımları yaklaşık 10 milyar dolar civarındadır. Buna mukabil Türkiye’de turizm, hizmetler, petrol/gaz işleme ve depolama alanların- da faaliyet gösteren Rus yatırımlarının toplam değeri de 10 milyar dolar civarındadır. Kümülatif olarak değerlendirdiğimizde de özellikle inşaat sektöründe yatırım yapan Türk müteahhitleri bugüne kadar Rusya’da toplam değeri 60 milyar doların üzerinde iki bine yakın proje hayata geçirmişlerdir.3
Bahsi geçen ticari ilişkilerin yanı sıra öncelikle Türkiye’nin lehine girdi sağlayan turizm faaliyetleri de taraflar arasındaki ilişkilerin bir başka boyutunu oluşturmaktadır. 2000’ler sonrası gelişen ilişkilerin AK Parti döneminde ivme kazanmasıyla birlikte Rusya’dan gelen turist sayısının da önemli oranda arttığı gözlemlenmiştir (Tablo 2).
TABLO 2. RUSYA’DAN TÜRKİYE’YE GELEN TURİST SAYISI 2000-2016 (MİLYON) | ||||||||
2000 | 2001 | 2002 | 2003 | 2004 | 2005 | 2006 | 2007 | 2008 |
0,7 | 0,8 | 0,9 | 1,2 | 1,6 | 1,8 | 1,8 | 2,4 | 2,8 |
2009 | 2010 | 2011 | 2012 | 2013 | 2014 | 2015 | 2016 | |
2,7 | 3,1 | 3,4 | 3,6 | 4,2 | 4,5 | 3,6 | 0,8 |
Kaynak: TÜİK
2002 sonrası görülen artış ile Türkiye, Rus vatandaşlarının en çok ziyaret ettiği ülke konumuna yükselmiştir. Fakat 2015 itibarıyla rakamlara yansıyan düşmenin temel sebebi aynı yıl için Rusya Federasyonu’nun Batı dünyası tarafından maruz bırakıldığı yaptırımlar sonucunda ekonomisindeki daralmayken 2016’da yaşanan büyük düşüşün sebebi ise Rus savaş uçağının Türk jetleri tarafından düşürülmesidir. 24 Kasım 2015 tarihinde Türk jetlerinin Rus savaş uçağını düşürmesi üzerine ciddi bir krizin eşiğine gelinmiştir. Rus savaş uçağının Türkiye hava sahasını ihlal etmesi ve bu nedenle angajman kuralları gereği Türkiye jetleri tarafından düşürülmesi altın çağını yaşayan Türkiye-Rusya ilişkilerini hem derinden sarsmış hem de bölgesel ve küresel etkiler doğurmuştur. Fakat Türkiye-Rusya ilişkilerinde mevcut olan ihtiyat ve denge unsurları uçak krizinin yaklaşık 9 aylık bir süre içerisinde başarılı bir şekilde atlatılmasında önemli rol oynamıştır.6 Bu bağlamda krizin hızlı bir şekilde sonlandırılması, ilişkilerin tekrar ve daha güçlü bir şekilde tesis edilmeye çalışılması düşen turist sayısının yakın zamanda önceki seviyesine çıkacağı hususunda umut vermektedir.
SİYASİ İLİŞKİLER
İkili İlişkilerde Toparlanma
İkili ilişkilerin siyasi boyutunun gelişimi ekonomik ilişkiler kadar hızlı seyretmemiştir. Özellikle SSCB’nin yıkılması sonrasında ortaya çıkan güvensizlik ortamı Rusya’yı Türkiye’nin faaliyetleri noktasında rahatsız etmiştir. Türkiye’nin Karadeniz’deki askeri etkinliği ve Türk Cumhuriyetleri’ne yönelik ilgi- sinin Rusya’da oluşturduğu kaygılar 1990’larda Türkiye-Rusya ilişkilerine yön vermiştir. Mevcut ön kabullere rağmen geliştirilmeye çalışılan siyasi ilişkilerin ilk ürünü 1992 yılında gelmiştir. 25 Mayıs 1992 tarihli “Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasındaki İlişkilerin Esasları Hakkındaki Antlaşma” ile Türkiye Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu birbirlerini dost devlet olarak kabul etmiş ve aralarındaki ilişkileri iyi komşuluk, işbirliği ve karşılıklı güven temellerine dayandırma yönünde irade ortaya koymuşlardır.7
Bahsi geçen ikili anlaşma sonucunda liderlerin görüşmeleri (Türkiye Cumhurbaşkanı ve Başbakanı Moskova’yı 1996’ya kadar dört kez ziyaret etmiştir8) sıklaşsa da Rusya’nın “yakın çevre” politikası ile kendi nüfuz alanını belirlemesi ve bu alanda Türkiye’ye söz hakkı vermek istememesi, Rusya’da Çeçenistan sorununun, Türkiye’de PKK sorununun dış destek almaya devam etmesi ve tarafların bu konuda birbirlerini suçlaması, ayrıca ilki Ekim 1992’de İstanbul’da düzenlenen Türk zirvelerinin düzenlenmeye devam etmesi siyasi ilişkilerin istenilen seviyeye ulaşmasını engellemiştir.
2000’li yıllar itibarıyla Rusya’da Putin döneminin başlaması dış politika anlayışında çok önemli bir değişimi beraberinde getirmese de Putin’in etki alanını ekonomik nüfuz üzerinden sağlamaya çalışma mantalitesi Rusya’nın dış ilişkilerinin yeniden şekillenmesini sağlamıştır. Rusya’nın “yakın çevre” politikasında kapsam içerisinde kalan ülkelerin ekonomik altyapılarının sorunlu olması Putin’in politikasını anlamlı kılmıştır. Bu bağlamda en önemli örneklerden bir tanesi 2000 yılında Rusya, Belarus, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın Avrasya Ekonomik Topluluğu’nu kurması gösterilebilir. Buna ilave olarak Putin’in devlet çıkarlarına zarar vermediği sürece tüm devletlerle ilişki kurma politikası da Türkiye-Rusya ilişkilerinin ilerlemesini sağlamıştır. Uluslararası sistemi kökünden dönüştüren 11 Eylül olaylarının dünya genelinde oluşturduğu terörizme karşı blok içerisinde ABD, Rusya ve Türkiye’nin de bulunması Rusya ve Türkiye için ortak hareket etme fırsatını ortaya çıkarmıştır. Bu arka plan ışığında 2002 yılının Aralık ayında AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ilk Rusya ziyareti AK Parti dönemi Türkiye-Rusya ilişkilerinin temelini atmıştır. Bu ziyaret ile iki ülke ilişkilerinin sınırları 2000 sonrası oluşan konjonktürün de katkısı ile genişlemeye başlamıştır.
Bu bağlamda olumlu gelişmeler sonuç vermiş ve 2004-2005 yılları Tür- kiye-Rusya ilişkilerinde yoğunluğun arttığı bir dönem olarak öne çıkmıştır. Önce Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün 23-26 Şu- bat 2004 tarihlerinde Moskova’ya gerçekleştirdiği ziyaret, akabinde de 5-6 Aralık 2004 tarihlerinde 32 yıl aradan sonra Türkiye’ye Rusya Federasyonu Devlet Başkanı’nın gelmesi ilişkilerin girmiş olduğu dönüşüm sürecini özetlemektedir.9 Putin’in bu ziyareti yaratmış olduğu algı açısından oldukça önemli olmasının yanı sıra ziyaret sırasında ikili ilişkilerin geleceğinin şekillendirilmesi yönünden de bir hayli yoğun geçmiştir. Bu ziyaret esnasında altı ayrı anlaşmayla 10 beraber “Rusya Federasyonu ve Türkiye Cumhuriyeti Arasında Dostluğun ve Çok Boyutlu Ortaklığın Derinleştirilmesine İlişkin Ortak Deklarasyon” da imzalanmıştır.11
Bu ziyaretten kısa bir süre sonra Ocak 2005 tarihinde dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan 600 işadamı ile birlikte Rusya’ya resmi bir ziyaret yapmış ve bu ziyarette temel olarak ikili ticari ilişkilerin geleceği ile ilgili somut adımlar atılmıştır. Özellikle 2007 yılında iki ülke arasındaki ticaret hacminin 25 milyar dolara çıkarılması için hedef belirlenmiştir. Bu görüşmenin en büyük siyasi kazanımı ise Kıbrıs konusunda Putin’in yaptığı açıklama olmuştur. Putin, Kıbrıs konusunda bundan sonra Türkiye’yi destekleyeceklerini belirterek “Kuzey Kıbrıs’a uygulanan tecrit adil değil” demiştir.12 Yine aynı yıl içeri- sinde iki taraflı görüşmeler devam etmiştir. Buna göre Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Moskova’daki Türk Ticaret Merkezi’nin açılışını yapmak için 10-12 Ocak 2005’te, 2. Dünya Savaşı Zaferi’nin 60. yıldönümü törenlerine katılmak için 8-9 Mayıs 2005’te Moskova’yı ziyaret etmiştir. Arkasından 17-18 Temmuz 2005’te Soçi’de çalışma ziyareti çerçevesinde Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüşmüş ve Putin, Mavi Akım Doğalgaz Boru Hattı’nın açılış törenine katılmak için 17 Kasım 2005’te Samsun’a gelmiştir.13
2000’li yıllar ile yönetime geçen Putin’in sahip olduğu anlayış ile 2002 sonrası iktidara gelen AK Parti’nin çok boyutlu dış politikası sonuçlarını kısa zamanda vermiş, 2004 ve 2005 iki taraf için de çok verimli geçmiştir. Mevcut siyasi ilişkilerin oturmuş olduğu zeminin istikrarını koruyarak sonraki yıllar- da da devam etmesi sonucunda 2007’de Türkiye’de Rusya Kültür Yılı, 2008 yılında da Rusya’da Türkiye Kültür Yılı ilan edilmiştir. İki ülke halklarının geçmişten gelen rekabet algısını ortadan kaldırmak adına önemli bir merhale olan kültür yılı uygulaması kapsamında senfoni orkestralarının konserlerinden modern dans gösterilerine, fotoğraf sergilerinden yemek tatma etkinliklerine kadar birçok faaliyet iki toplumun birbirini tanıması için gerçekleştirilmiştir. 2009 yılında da Cumhurbaşkanları/Devlet Başkanları düzeyinde yapılan ziyaretleri 2010 yılında Üst Düzeyli İşbirliği Konseyi (ÜDİK) kurulması kararı takip etmiştir. Ayrıca aynı yıl tarafların karşılıklı olarak vizeleri kaldırma kararı almaları da siyasi ilişkilerin AK Parti döneminde nasıl geliştiğini göstermesi açısından önemlidir.
Suriye İç Savaşının İkili İlişkilere Etkisi
İkili ilişkilerin yolunda gittiği dönemde başlayan Suriye iç savaşı siyasi ilişkileri tehdit eder bir görünüm kazanmış olsa da süreç bu kaygının yersiz olduğunu göstermiştir. Bu bağlamda Suriye’de ortaya çıkan durum Rusya’nın Soğuk Savaş’tan kalma Tartus askeri üssünü ve dolayısıyla Suriye’deki varlığını koruma politikası ve bunun sonucunda SSCB döneminde hakim olduğu coğrafyaya geri dönebilme arzusunun bir tezahürüdür. Türkiye ise genel olarak NATO ile uyumlu bir politika benimseyerek sivil halkın bu mevcut iç savaştan daha fazla mağdur olmaması için girişimlerde bulunmuş ve sınırın diğer tarafında kendi güvenliğini tehdit edecek oluşumların ortaya çıkmasına da engel olmak için politikalar geliştirme amacı gütmüştür.
Suriye’deki iç savaşın ikili ilişkilere en büyük etkisi yukarıda bahsedilen uçak krizi ile gerçekleşmiş ve siyasi konularda yaşanan çıkar çatışmalarına rağmen zarar görmeyen ekonomik ve ticari ilişkiler derinden sarsılmış özellikle kısa vadede iki taraf için de olumsuz etkileri olacak bir döneme girilmesine sebep olmuştur.
Bu durumun ilişkilere yönelik ilk etkisi 25 Aralık’ta Türkiye-Rusya Üst Düzey İşbirliği Konseyi’nin (ÜDİK) alt organı olan Ortak Stratejik Planlama Grubu toplantısına katılmak üzere Türkiye’ye gelmesi daha önceden planlanmış Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un ziyaretini iptal etmesi şeklinde olmuştur. Akabinde Rusya’dan bu fiilin çok ciddi sonuçlar doğuracağı yönünde açıklamalar gelmiştir. Bu kapsamda uçağın düşürülmesinin ardından ilk 24 saat içinde Lavrov, Rus vatandaşlarının Türkiye’ye gitmemesi yönünde çağrı yapmış; Akdeniz’deki Rus donanması, savaş uçağının düşürüldüğü kuzeybatı Suriye bölgesi açıklarına hava savunma sistemi S-300 füzelerini taşıyan savaş gemilerini göndermiş; Rusya, Türkiye sınırındaki operasyonların da artarak devam edeceğini ifade etmiş; Rus milletvekilleri 1915 olaylarının “Ermeni soykırımı” olduğunu inkar edenlerin cezalandırılması yönünde yasa teklifini Meclise getirmiş ve Rus piyasa düzenleyicisi kamu kuruluşu Rosselkhoznadzor, Rusya’nın Türkiye’den beyaz et alımını 1 Aralık’tan itibaren durduracağını açıklamıştır.14
Yükselen tansiyon 2000’li yıllar ile birlikte başlayan işbirliği ve stratejik ortaklığı 1990’lı yıllardaki karşılıklı güvensizlikten kaynaklanan diyalogsuzluk ve bundan kaynaklanan güvensizlik sarmalına geri götürmüştür.15 Tarih boyunca rekabet eden iki ülke çok nadir olarak gerçekleşen bir çıkar örtüşmesi sonucunda 2003 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinin (TBMM) Irak tezkeresini reddetmesi üzerine yoğunlaştırdıkları ilişkilerini yine bir siyasi kriz ile başlangıç noktasına geri döndürmüştür. Aslında Putin’in 2004’te gerçekleştirdiği Türkiye ziyareti tarihe not düşerken genel beklenti stratejik partnerlik kurulmasından ziyade ekonomik ilişkiler önündeki engellerin kaldırılmasıydı ki bunu da taraflar başarılı bir şekilde gerçekleştirmiş ve dış ticaret hacminin 100 milyar dolara çıkarılması yönünde hedefler belirlenmeye başlanmıştı.16 24 Kasım 2015’te Rus uçağının düşürülmesi olayıyla görülmüştür ki iki ülkenin çıkarlarının çatışmaması durumu çok fazla sürmemiştir.
Uçak krizini takiben ilişkilerin normalleşmeye başlaması yönünde atı- lan ilk adım Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yıldırım’ın 12 Haziran 2016’da Rusya Milli Günü nedeniyle mevkidaşlarına gönderdikleri tebrik mesajları olmuştur. Cumhurbaşkanı Erdoğan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e gönderdiği tebrik mesajında şu ifadeleri kullanmıştır:17
Rusya Federasyonu’nun Milli Günü vesilesiyle şahsınızda tüm Rus halkını milletim adına tebrik eder, önümüzdeki dönemde Türkiye ve Rusya arasındaki münasebetlerin hak ettiği seviyeye yükselmesini temenni ederim.
Yıldırım ise mesajında yakın zamanda iki ülke arasındaki işbirliği ve ilişkilerin iki ülke halkının ortak çıkarları için gerekli düzeye ulaşmasını ümit ettiğini belirtmiş, Rus vatandaşlarına refah dilemiştir. Türk liderler ilişkilerin yumuşaması adına önemli birer adım atmışlardır. Atılan bu adımlar karşılıksız kalmamıştır.
Putin’in Kremlin’deki sözcüsü Dimitri Peskov bir basın toplantısı düzenleyerek ilişkilerin gelişimi üzerine şöyle bir açıklamada bulunmuştur:
İlişkilerimizin normalleşmesini, doğru ve karşılıklı, yararlı işbirliğine dönüşmesini istiyor ve diliyoruz. Ancak Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ankara’nın gerekli adımları atmaması durumunda normalleşmenin olmayacağını çok net bir şekilde ortaya koymuştur.18
Her ne kadar çok ümitvar bir yaklaşım olarak görülmese de Peskov’un mesajı diplomatik anlamda iletişim kanallarının açık olduğunu göstermiş, bu- nun akabinde de Cumhurbaşkanı Erdoğan Rusya Büyükelçisi Andrey Kar- lov’u iftar programına davet etmiştir.19
Bahsi geçen yakınlaşmayı takiben Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin’e bir mektup göndermiş ve bu mektup bir yandan ilişkilerde yakınlaşmayı artırırken bir yandan da yeni bir tartışmanın başlamasına sebep olmuştur. Türkiye tarafından yapılan açıklamada mektupta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Rus askeri uçağının düşmesiyle ilgili derin üzüntü duyduğunu belirterek, “Hayatını kaybeden Rus pilotun ailesine bir kez daha acılarını paylaştığımı belirtmek ve taziyelerimi sunmak istiyorum; kusura bakmasınlar di- yorum” ifadelerini kullandığı belirtilmiştir.20 Buna karşılık Rusya tarafından yapılan açıklamada ise Erdoğan’ın özür dilediği vurgulanmakta ve mektubun aşağıdaki şekilde olduğu iddia edilmekteydi:
Bir kez daha üzüntümü ve derin başsağlığı dileklerimi ölen pilotun ailesine iletmek istiyorum ve özür diliyorum. Tüm kalbimle acılarını paylaşıyorum. Rus pilotun ailesini Türk ailesi olarak kabul ediyoruz. Verilen acıların ve zararın hafifletilmesi için gerekli tüm inisiyatifleri almaya hazırız.21
İster özür dilenmiş ister dilenmemiş olsun Türkiye-Rusya ilişkilerinde uçak krizinden sonra bu aşamaya kadar gelinmesi bile ilişkilerin ve bölgenin geleceği açısından ehemmiyet arz etmektedir.
15 Temmuz Darbe Girişimi Sonrası İkili İlişkiler
Bu karşılıklı açıklamalardan tam bir ay sonra Türkiye’de gerçekleştirilen başarı- sız darbe girişimi de yine Türkiye-Rusya ilişkilerinin normalleşmesi sürecinde önemli bir merhale olmuştur. Fetullah Gülen Terör Örgütü (FETÖ) tarafın- dan organize edilen darbe girişiminin başarısız olması ve akabinde Türkiye’nin, uzun yıllardır ABD’de yaşayan Fetullah Gülen’in darbe girişiminin arkasında olduğu gerekçesiyle ABD’den iade edilmesi taleplerinin sonuçsuz kalması ve daha sonraki günlerde dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun “Darbenin arkasında Amerika Birleşik Devletleri var”22 açıklaması Türkiye-ABD ilişkilerinde yaşanan gerginliği daha da ileriye götürmüştü.
Darbe girişimi öncesinde ABD’nin Suriye iç savaşında istenen adımları atmaması ve PYD’ye verdiği desteği arttırması gibi politikaları benimsemesi halihazırda ilişkilerin istenilen seviyede yürümesini engelleyen unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte ABD’nin FETÖ ile ilişkilendirilme- si Türkiye-ABD ilişkilerinde açık bir huzursuzluğun var olduğunu gösteren etkenlerden olmuştur. Ayrıca bu süreçte Avrupa Birliği’nden (AB) başarısız darbe girişimine karşı beklenilen tepkinin gelmemesi aksine Türkiye’ye yönelik eleştirilerin dozunun artması Türkiye-AB ilişkilerine de bir gerginliğin hakim olmasına sebebiyet vermiştir. Genel olarak bakıldığında Türkiye’nin Batı ile olan ilişkilerinin gerilmesi doğrudan sürece Rusya’nın dahil olması için ortam yaratmıştır. Ayrıca 2016 yılının ikinci yarısında ortaya çıkmaya başlayan Türkiye-Rusya ilişkilerinin normalleşmesi sürecin hızlanmasını sağlamış ve bu durum iki ülke arasındaki diyalog kanallarının işlerlik kazanmasına katkıda bulunmuştur.
Öyle ki Cumhurbaşkanı Erdoğan 15 Temmuz sonrası ilk yurt dışı gezi- sini 9 Ağustos 2016 tarihinde Rusya’ya gerçekleştirmiş, Rusya Devlet Başkanı Putin ile Konstantin Sarayı’nda iki saatlik bir görüşme yapmıştır. Görüşme sonrasında Putin’in açıklamaları şu şekilde gerçekleşmiştir:
Bugün Türkiye’nin iç siyasetinde yaşanan zor duruma rağmen buraya gelmeniz hepimizin ikili ilişkilerin normalleşmesini istediğinin bir göstergesidir. Bu da her iki ülke halklarının yararına olacaktır.
Erdoğan ise yaptığı açıklamayla Türk-Rus ilişkilerinin normalleşme yolunda ilerlediğini, 9 ay önce yaşanan krizin izlerinin hızlı bir şekilde silinmeye çalışıldığını ortaya koymuştur:
Çünkü Türkiye-Rusya ilişkileri çok farklı bir olumlu sürecin içerisine girmiştir. Önümüzdeki büyük hedefler belirlediğimiz bir süreçtir. İnanıyorum ki şimdi attığımız ve atacağımız bu adımlarla çok daha farklı bir sürecin içerisine gireceğiz. 15 Temmuz darbe girişiminde, ertesi gün sizlerin lider noktasında bizi arayışı hem tüm heyetimizi hem de tüm halkımızı mutlu etmiştir.23
Her ne kadar bu tarihe kadar iki tarafın Suriye’deki politikaları tam olarak örtüşmese de yaşanan yakınlaşma 24 Ağustos 2016 tarihinde başlatılan Fırat Kalkanı Operasyonu’na karşı Rusya’nın sessiz kalmasını sağlamış ve Suriye’nin kuzeyini DEAŞ ve PKK’dan temizlemek için başlatılan operasyonun başarılı bir şekilde devam etmesine imkan vermiştir.
9 Ağustos 2016’da yapılan Erdoğan-Putin görüşmesinin üzerinden bir ay geçmeden iki lider 3 Eylül 2016’da Çin’de yapılan G-20 Zirvesi’ne katılmış ve bir dizi konu hakkında iki saatlik bir görüşme yapmışlardır. Görüşme ile ilgili Putin bir açıklama yaparak ikili ilişkilerin her geçen gün daha ileriye taşındığını vurgulamıştır:
Türkiye’de iç siyasi hayatın normalleşmesini görmekten memnuniyet duyuyoruz. Türkiye’nin zor bir dönemden geçtiğini görüyoruz. Türkiye terörle mücadele etmektedir ve önemli tehditlerle karşı karşıya kalmaktadır, bunu biliyoruz. Zaten terörle mücadeleyle ilgili pozisyonlarımızı daha önce anlatmıştık birbirimize. Türkiye’deki durumun normalleşmesi konusunda önemli başarılar var ama normalleşme tamamen sağlandıktan sonra daha hızlı bir şekilde ileriye gidebileceğiz.24
2016 yılının son çeyreğine doğru sıklaşan görüşmelerin bir diğeri Rusya Devlet Başkanı Putin’in 10 Ekim 2016’da 23. Dünya Enerji Kongresi’ne katılmak üzere İstanbul’a gelmesi sonucunda gerçekleşmiştir. Toplantı sonrasında ilişkilerin normalleşmesi ile ilgili olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan şu açıklamayı yapmıştır:
Türkiye ile Rusya arasındaki normalleşme sürecinin aynen devam edeceğine inancım tamdır. Bölgedeki mevcut görüşmeler çok hassas bir konu. Suriye konusunu etraflıca ele alma imkanımız oldu. Bu konuda ne gibi işbirliği yapabiliriz, bunların değerlendirmesini yaptık. Türk Akımı konusunun da aramızda değerlendirmesini yaptık. Sürecin hızlandırılması konusunda da az önce atılan imza ile noktayı koyduk.25
Uçak krizinden itibaren ilişkilerin normalleşmesi için verilen uğraş sonucunda tarafların daha rahat iletişim kurabildiği şartların oluşması sürecinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Devlet Başkanı Putin’in sık sık telefon ile görüşmeleri de mevcut normalleşmeye katkı sağlarken 19 Aralık 2016 tarihinde beklenmedik bir suikast hem iki ülke kamuoyunda hem de uluslararası arena- da “2015 sonunda ilişkileri donduran uçak krizi ile aynı etkiye sahip yeni bir kriz mi doğacak?” sorusunu akıllara getirmiştir. Rusya’nın Türkiye Büyükelçisi Andrey Karlov, Çankaya’da “Gezgin Gözüyle Kaliningrad’dan Kamçatka’ya Rusya” konulu fotoğraf sergisinin açılış konuşmasını yaptığı sırada suikasta uğramıştır. Suikast sonrasında tarafların itidalli yaklaşımları 2015 sonunda oluşan ortamın tekrarlanmasını engellemiş ve 20 Aralık 2016’da gerçekleştirilecek olan Türkiye, Rusya, İran Dışişleri Bakanları toplantısı planlandığı gibi gerçekleştirilmiştir.
Devlet Başkanı Putin, suikastın provokasyon olduğunu değerlendirerek şöyle demiştir:
Karlov’un öldürülmesi Rusya-Türkiye ilişkilerini bozmaya yönelik bir eylemdi… Açık konuşmak gerekirse, uçağımızın Türk liderliğinin emri olmadan, Rusya-Türkiye ilişkilerine zarar vermek isteyen insanlar tarafından düşürüldüğü tezine şüpheyle bakıyordum. Fakat büyükelçimize bir polis tarafından düzenlenen saldırı ardından fikrimi değiştirmeye başlıyorum… Bana göre her şey mümkün. Yıkıcı unsurların, emniyet ve istihbarat teşkilatları ve ordu da dahil olmak üzere Türk devlet organlarına derin bir biçimde nüfuz etmiş olması mümkün. Fakat kendimde birilerini bir şeyle suçlama hakkını görmüyorum. Karlov’un öldürülmesi Rusya-Türkiye ilişkilerine zarar vermeyecek.26
GÜVENLİK İLİŞKİLERİ
Türkiye ve Rusya Soğuk Savaş döneminde rakip kamplarda yer almış ve bu dönemde Rusya’nın Türkiye’den toprak talepleri dahi olmuştu. İki kutuplu sistemde Rusya’yı dengelemek için Türkiye NATO’nun desteğine her zaman ihtiyaç duymuştur. Fakat SSCB’nin dağılması ile Rus baskısı önemli oranda azalmıştır. Dünya iki kutuplu sistemden önce ABD önderliğinde hiyerarşik ya da tek kutuplu bir sisteme doğru evrilmiş akabinde de çok kutuplu bir yapıya bürünmüştür. Bu sebepten dolayı Türkiye’nin Rusya’ya yönelik güvenlik endi- şesi belirgin bir biçimde hafiflemiştir.
Bu göreceli hafiflemeye rağmen 1990’lı yılların ortalarına doğru Türkiye-Rusya ilişkilerinde bazı sıkıntılar baş göstermeye başlamıştır. Bu bağlamda Rusya’nın dış politikasında 1993 yılı başlarından itibaren geçerli olmak üzere “yakın çevre” doktrininin egemen olması ve özellikle hem Türkiye hem de Rusya’nın ilgi alanlarının çakışması bu sorunların başında gelmiştir. Rusya, yakın çevre doktrinini hayata geçirebilmek için Kafkaslar ve Güney Asya’daki etnik çatışmaları kullanmış, bu çatışmalara müdahalede bulunmuş, hatta bazı yeni çatışmaları da teşvik etmiştir.27 Bu gelişmelere rağmen siyasi ve ekonomik ilişkilerin güçlenmesine paralel olarak 1990’ların sonlarında güvenlik alanında da ilişkiler ivme kazanmıştır.
Özellikle Karadeniz’in iki ülke arasındaki hassas kesişme noktasını oluşturması ve ABD’nin de bölgede ilgi duyması güvenlik dengesinin oluşumunda sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Bu sorunlardan bir tanesi ABD’nin Karadeniz’de etkin olmak istemesi dolayısıyla meydana gelmiş ve bu gelişme Türkiye ve Rusya’yı Montrö’yü korumak adına işbirliğine sevk etmiştir.28 Bu zemin üzerinde gelişen Türkiye-Rusya ilişkilerinin güvenlik boyutu AK Parti döneminde birkaç önemli süreçten geçmiştir. Bunlardan ilki Irak’ın işgali önce- sinde Türkiye’nin ABD’ye topraklarını (liman ve havaalanlarını) kullandırma yetkisi verecek 1 Mart 2003 tezkeresinin Mecliste reddedilmesidir. Tezkerenin reddedilmesi Rusya için Türkiye’yi farklı bir noktaya taşımış ve klasik Batı müttefiki rolünden sıyrılmasına ve bağımsız kararlar alabilen, bu bağlamda da güvenilebilir bir müttefik olabilecek potansiyele sahip olan bir ülke haline dönüştürmüştür.
Diğer bir husus 2008 Rusya-Gürcistan Savaşı’dır. Bu savaş sırasında Tür- kiye hem tarafsızlığını korumaya özen göstermiş hem de insani sorunlar yaşan- maması için özellikle Gürcistan halkına yardımcı olmaya çalışmıştır. Türkiye, Batı bloğuna dahil olmasına rağmen savaş sırasında özellikle Montrö Anlaş- ması’nı eksiksiz uygulaması ve tarafsız kalmasıyla Rusya’nın gözünde bölgede büyük saygınlık kazanmıştır.29 Bu bağlamda ABD’nin Gürcistan’a “yardım” taşıyan, toplam 140.000 ton ağırlığındaki iki hastane savaş gemisini boğazlar- dan geçirme isteğini Montrö Sözleşmesi’ne aykırı olduğu için reddeden Türki- ye bu gemilere geçiş izni vermemiş ve ABD’nin bu iki gemi yerine üç adet daha küçük gemi ile boğazlardan geçmesini sağlamıştır. Ayrıca AK Parti döneminde Türkiye, Kafkasya ülkelerinin toprak bütünlüklerinin korunmasının önemli olduğunun bilinciyle bölgedeki sorunların barışçı yollardan çözüme kavuştu- rulması ve bölgesel işbirliğinin geliştirilmesi için Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu30 girişimi önerisini getirmiş ve hayata geçirilmesi için çaba harca- mıştır. Bu girişimlere Rusya’nın verdiği destek her ne kadar taraflar arasında kırılgan hususlar –özellikle Balkanlar ve Güney Kafkasya’da ki donmuş çatış- malar– var olsa da Türkiye-Rusya ilişkilerinin güvenlik boyutunun da sağlam bir zemine oturmaya başladığının göstergesidir.
Türkiye-Rusya ilişkilerinin güvenlik boyutu noktasında gündeme gelen konulardan bir tanesi de Kıbrıs sorunudur. Rusya özellikle konjonktürel olarak Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi (GKRK) ile iyi ilişkiler geliştirmeyi seçmiştir. Özellikle Yunanistan ile sahip olduğu ticari ve siyasi ilişkiler oldukça ileri düzeyde olmasının yanı sıra GKRK’yı da hem Rusya için off-shore alanı olarak görmekte hem de Akdeniz’de bulunması hasebiyle stratejik bir zemin olarak dikkate almaktadır. AK Parti döneminde bu yaklaşım küçük değişiklikler yaşamış olsa da genel görünüm çok fazla değişmemiştir. Özellikle Rusya’nın 24 Nisan 2004’te yapılan Annan Planı’na ilişkin referandumun sonucunun olumsuz çıkmasından sonra BM Güvenlik Konseyi’nde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) tecridine son verilmesi için bir çağrı yapılmasını engellemesi bunun bir göstergesidir.
SONUÇ
Rusya’nın sahip olduğu potansiyel güç Türkiye için sürekli bir tehdit kaynağı olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Yine de Rusya gibi bir büyük ülkeyle güçlü ilişkiler sürdürülmesi Türkiye için bulunduğu coğrafyada özel önem arz etmektedir. Makalede sınırlılıklardan dolayı her konuya değinilememiş olsa da ikili ilişkiler bazı alanlarda rekabetçi, bazı alanlarda işbirliğine uygun bir nitelik arz etmektedir.
Bu bağlamda Türkiye-Rusya ilişkileri Türkiye’nin temel dış politika anlayışından çok önemli bir sapma gerçekleşmeden ilerlemektedir. Dış politika sorunlarının çözümünde çoğunlukla zor kullanmamayı benimseyen Türkiye hem devletlerarası ilişkilerin temel motivasyonu olan “çıkar” temeli üzerinde ilişkilerini geliştirirken hem de sorumlu bir devlet anlayışı ile çevresinde ve dünyada gerçekleşmekte olan gelişmelere duyarsız kalmamayı tercih etmektedir.
Türkiye’nin Rusya politikası 1990’lı yıllarda Soğuk Savaş döneminin de etkisiyle rekabetin ön plana çıktığı, ikili ilişkilerde daha çok milliyetçi söylem- lerin baskın olduğu bir dönem olarak karşımıza çıkarken 2000’li yıllar AK Parti hükümetlerinin uygulamaya soktuğu proaktif dış politika anlayışının da etkisiyle karşılıklı güvenin arttığı, ihtiyatlı ve dengeli bir işbirliğine yeri- ni bırakmıştır. Osmanlı İmparatorluğu döneminden bu yana ikili ilişkilerde görülen en yoğun yakınlık bu altın çağ olarak adlandırılan dönemde vuku bulmuştur. Fakat tam bu yoğun ekonomik ilişkilerin daha da gelişerek bölgesel anlamda barışın ve istikrarın sağlanmasına yönelik kullanılabilir hale gelmesi beklenirken 2008 yılında gerçekleşen Rusya-Gürcistan savaşı ve Suriye iç sava- şı karşılıklı ilişkileri test etmiş ancak ağır bir darbe vurmamıştır.
Özellikle Suriye’deki iç savaş 2011’den beri Türk-Rus ilişkilerini test ederken bir anlamda bu ilişkilerin sağlam olduğu yönünde uluslararası toplumda bir kanı oluşmasına sebep olmuştur. Ancak 2015 yılının son çeyreğinde gerçekleşen Rus uçağının Türk hava sahasını ihlal etmesi ve bu nedenle angajman kuralları gereği Türk jetleri tarafından düşürülmesi altın çağını yaşayan Türk- Rus ilişkilerini oldukça derinden sarsarken bölgesel ve küresel etkiler doğurmuştur. Akabinde Rusya’nın Türkiye Büyükelçisi’nin elim bir suikaste kurban gitmesi de ilişkilerin seyri ile ilgili kuşkuları bir kere daha gündeme getirmiştir. Fakat tüm bu yaşananlara rağmen krizlerin başarılı bir şekilde çözümlendiği ve ilişkilerin geliştirilmeye devam edildiği görülmektedir.
How to Cite:
TUFEKCI, O. (2017), ‘İşbirliği ve Kriz İkileminde Türkiye-Rusya İlişkileri’, Kemal İnat, Ali Aslan, Burhanettin Duran (Ed.), AK Parti’nin 15 Yılı: Dış Politika, (s. 135-154), İstanbul: Set Vakfı İşletmeleri.
İŞBİRLİĞİ VE KRİZ İKİLEMİNDE TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİ