How to Cite:
TÜFEKÇİ, Ö. ve KIRBAŞOĞLU, F. (ed.) (2024), KARADENİZ: 2023 Gelişmeleri Işığında Bölgesel Değerlendirmeler, Konya: NEUPress.
Soğuk Savaş sonrasında uluslararası politikada yaşananlar büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle dünyada barışın hâkim olacağı düşünülürken, bugün bunun tam aksi bir ortam var. Çözülemeyen sorunlar, tırmanan krizler ve gittikçe artan çatışmalar, geleceğe dair umutsuzluğu daha da arttırıyor. Bu umutsuzluğu pekiştiren en son gelişmelerden biri, Karadeniz’de yaşanan Rusya-Ukrayna Savaşı oldu. 2022 yılında -fakat esasen 2014’te Rusya’nın Kırım’ı işgali ve ilhakıyla- başlayan savaş, halen devam ettiği gibi bitmesi konusunda öngörüde bulunmak da çok zor. Savaşın bölgesel olduğu kadar küresel etkilerinin var olmasıyla nedeniyle, Karadeniz, artık uluslararası güvenlik açısından en önemli ve en stratejik bölgelerden biri olarak addediliyor. Bu, örneğin, dünyanın en büyük buğday üreticisi ülkeleri arasında ilk sıralarda yer alan Rusya ve Ukrayna’nın bölge ülkeleri olmaları hasebiyle daha da önem kazanmaktadır.
Karadeniz, aslında yakın zamana kadar dünyanın en sakin coğrafyalarından biriydi. Üç yüzyıl Osmanlı Devleti’nin egemenliğinde bir “barış denizi” olan Karadeniz, Kırım Savaşı ile uluslararası bir nitelik kazanmıştı. Osmanlı Devleti için Birinci Dünya Savaşı’nın başladığı yer olan Karadeniz, Soğuk Savaş yıllarında, NATO üyesi Türkiye ile Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku arasında bir bariyer oluşturmuştu. Karadeniz, her şeye rağmen Soğuk Savaş sonrasında da sükunetini korumuştu. Türkiye’nin yaklaşık yirmi beş yıl büyük derecede söz sahibi olduğu bu dönemin Karadeniz’i, Rusya’nın varlık gösteremediği bir coğrafya ve ABD’nin (Amerika Birleşik Devletleri) giremediği neredeyse tek deniz olmuştu.
Soğuk Savaş’ın sona ermesinin hemen ardından bölgede inisiyatif sahibi olan Türkiye, KEİÖ (Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü, 1992), BLACKSEAFOR (Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Grubu, 2001), KUH (Karadeniz Uyum Harekâtı, 2004) ve BSCF’nin (Karadeniz Sınır Birlikleri ve Sahil Güvenlik Komutanlıkları İşbirliği Forumu, 2006) kuruluşuna öncülük ederek bölgesel işbirliğine ve güvenliğine, dolayısıyla da bölgesel ve küresel barışa önemli ve büyük katkı sağlamıştı. Bütün bu süreçte en önemli rolü üstlenen ve en büyük katkıyı sağlayan Türk Deniz Kuvvetleri oldu. Türk Deniz Kuvvetleri, bu yıllarda Karadeniz’deki en güçlü deniz kuvvetiydi.
Türkiye bunları gerçekleştirirken en fazla rahatsızlığı ABD duydu. Zira Türkiye, bu yapılanmalar için çaba harcarken, mümkün olabildiğince başta ABD ve NATO olmak üzere kıyıdaş olmayan, bölgede yer almayan güçleri sürecin ve bölgenin dışında tuttu. Her ne kadar bazı yapılanmalar NATO’nun benzeri ve simetriği olarak NATO’ya akredite olsa da Türkiye, kendisi dışındaki NATO, ABD ve diğer kıyıdaş olmayan Batılı unsurların Karadeniz’e girişini uzun süre engelledi. Bulgaristan ve Romanya’nın 2004’te NATO -2007’de de Avrupa Birliği- üyesi olmaları, NATO’nun ve AB’nin Karadeniz’e ulaşmalarını sağladı ve -özellikle ABD’nin bu iki ülkedeki askeri konuşlanmaları ve üsleri- Karadeniz’de dengeleri nispeten değiştirdi. Yine de ve yeniden Türk Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Ercüment Tatlıoğlu, Türkiye’nin NATO’yu veya Amerika’yı Karadeniz’de istemediğini, 2023 yılı sonu itibariyle kamuoyu önünde ve çok net bir biçimde ifade etti. Oramiral Tatlıoğlu, yılın sonuna doğru yaptığı bir konuşmada, Karadeniz’de, 2008’deki Rusya-Gürcistan savaşıyla baş gösteren gerilimin Rusya-Ukrayna savaşıyla en yüksek noktaya ulaştığını ve bu gelişmeyle Karadeniz’deki jeopolitik mücadelede yeni bir dönem başladığını söyledi. Bütün bu sürecin yarattığı güvenliksiz ortamına karşı NATO’nun Karadeniz’de bazı tedbirler almaya çalıştığını belirten Oramiral Tatlıoğlu, “Ancak Karadeniz’de bu tedbirleri biz kendimiz alacağımızı ifade edip NATO’yu veya Amerika’yı Karadeniz’de istemediğimizi beyan ediyoruz” dedi. Aslında Oramiral Tatlıoğlu, Türkiye’nin esasen Soğuk Savaş’ın sona ermesinden itibaren sahip olduğu tavrı ve sürdürdüğü politikayı çok net olarak ve son bir kez ifade etti. Türkiye, Karadeniz’de güvenliğin, barışın ve istikrarın ancak çekirdek olarak kıyıdaş ve daha geniş biçimde komşu ülkeler tarafından sağlanacağına inanmaktadır.
ABD’nin ve Batı’nın Karadeniz’de var olmak yönündeki isteklerine ve politikalarına paralel biçimde, 2000’li yılların ikinci yarısından sonra, malum terör örgütü ile işbirlikçileri tarafından organize edilen ve yürütülen ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik başta “kumpas davalar” olmak üzere her türlü tertip, öncelikle o tarihte Karadeniz’deki en güçlü deniz kuvveti olan Türk Donanması’nı hedef aldı. Türkiye’nin yıllardır, içtenlikle ve özenle sürdürdüğü çabalar hasar aldı, akamete uğradı.
Rusya Genelkurmay Başkanı Valery Gerasimov’un, Eylül 2016’da 15 Temmuz başarısız darbe girişimiyle Cumhuriyet tarihinin en büyük ihanetinin yaşanmasından yalnızca iki ay sonraki “Bundan birkaç yıl önce Rus (Karadeniz) Filosu’nun askerî kapasitesi Türk Deniz Kuvvetleri’ninkiyle kontrast halindeydi. O zamanlar Türkiye’nin neredeyse Karadeniz’in efendisi olduğu söyleniyordu. Artık her şey değişti.” cümleleri ise yaşananları anlamak açısından son derece manidardır. Karadeniz, Türklere bırakılmayacak kadar stratejik bir coğrafyadır.
Türkiye, Karadeniz’de “efendi” olmak niyetinde değil, fakat “köle” olmayı da asla kabul edecek değil elbette. Türkiye, bölgede barışı ve istikrarı en fazla, en içten biçimde isteyen ülke. Dahası, Türkiye’nin Soğuk Savaş sonrasında Karadeniz’de büyük bir emekle inşa ettiği bölgesel güvenlik mimarisi Rusya’nın tahripkâr politikasıyla çöktü. Rusya’nın 2014’te Kırım’ı işgal etmesiyle (belki de aslında 2008 Gürcistan savaşıyla) başlayan eski imparatorluk günlerine dönme çabaları huzursuz ve güvenlikten yoksun bir Karadeniz yarattı. Bugün BLACKSEAFOR’un akıbeti meçhul, internet sitesine bile ulaşmak mümkün değil, artık Türk Deniz Kuvvetleri’nin internet sitesinde de yer almıyor, sanki hiç var olmadı. KEİÖ yıllar geçmesine rağmen bekleneni vermedi, KUH yeterince işlevsel değil, BSCF verimli çalışmıyor.
Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk dış politikasının için belirlediği “yurtta barış, dünyada barış” düsturu Karadeniz için de geçerlidir. Yalnızca Türkiye’nin değil, Karadeniz bölgesindeki tüm ülkelerin ulusal barışlarını gerçekleştirmeleri, bölgesel barışın sağlanmasına ve dünya barışının gerçekleşmesine önemli katkı sağlayacaktır. Bölge ülkelerinin demokrasi, özgürlük, insan hakları, laiklik, ulusal egemenlik, sınırlara saygı ve içişlerine karışmama konularında daha fazla hassasiyet ve çaba göstermeleri, bölgesel güvenlik, barış ve istikrarın sağlanmasında askeri güç ve ekonomik gelişmişlik kadar önemlidir.
Karadeniz, Türkiye’nin Mavi Vatan’ının bir parçasıdır. Uluslararası konjonktür, daha çok Doğu Akdeniz üzerinden algılanmasına neden olsa da Mavi Vatan, Türkiye’nin bütün denizlerini ve bütün sularını tanımlayan bir kavramdır. Cumhuriyet Donanması, maruz kaldığı hem haince hem düşmanca bütün saldırılara rağmen bütün Mavi Vatan’da ve açık denizlerde olduğu gibi Karadeniz’de de Türkiye’nin hak ve menfaatlerini sonuna kadar koruyacak imkân ve kabiliyet ile azme sahiptir.
Karadeniz’i Karadeniz yapan Türk Boğazları’nın stratejik önemi ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin geçerliliği ve gerekliliği Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle bir kez daha tescillendi. Türkiye’nin başka hiçbir alternatif aramadan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni mevcut haliyle işletmesi ve bu konuda uluslararası tartışmalara izin vermemesi, ulusal güvenliği açısından elzemdir.
Buraya kadarki cümleler, daha çok Türkiye açısından, Türkiye’nin çıkarları gözetilerek ifade edildiler. Bu, bilinçli bir yaklaşım, zira öyle olması gerekiyor.
Karadeniz: 2023 Gelişmeleri Işığında Bölgesel Değerlendirmeler kitabı, 2021’den beri her yıl yayımlanan serinin 2023 yılına ait çalışmasıdır. Karadeniz Teknik Üniversitesi Stratejik Araştırma Merkezi tarafından hazırlanan çalışma, Karadeniz’e ve Geniş Karadeniz Havzası’na dair bir başvuru kaynağı olduğu gibi konu hakkında bir hafıza oluşturmayı da amaçlamaktadır. Çalışma iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, bölge ülkeleri hakkında 2023 yılına dair değerlendirmeler yer almaktadır. Burada yer alan ülkeler, Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerle sınırlı değildir. Türkiye’nin fikir sahipliğiyle ve inisiyatifiyle kurulan ve geliştirilen KEİÖ’de olduğu gibi daha kapsayıcı bir biçimde, Karadeniz’e kıyıdaş olmayan bazı ülkeler de burada değerlendirmeye tabi tutulmuşlardır. Bu bağlamda, Türkiye Muhammed Lütfü Osmanoğlu ve Fevzi Kırbaşoğlu, Azerbaycan Hülya Kınık, Bulgaristan Vahit Güntay, Ermenistan Muharrem Bayrak, Gürcistan Meltem Hasançebi, Moldova Dilek Karadeniz Topal, Romanya Nükhet Güntay, Rusya Yunus Emre Aydın, Ukrayna Hakan Küçük, Yunanistan Oğuzhan Bal tarafından kaleme alınmıştır.
İkinci bölümde, -esasen tartışmalı bir adlandırma olan- Geniş Karadeniz Havzası’nda sınır aşan sorunlara ilişkin analizler yer almaktadır. Sertaç Canalp Korkmaz, yazısında, Rusya-Ukrayna Savaşı’nı, 2023 yılındaki gelişmeler çerçevesinde askeri perspektiften değerlendirmektedir. Muhammet Negiz, küresel şirketler ve Batılı ülkelerin ekonomik yaptırımları karşısında Rusya’nın geliştirdiği baş etme stratejilerini ele almaktadır. Zehra Aksu, Rusya-Ukrayna savaşının Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerdeki enerji güvenliğine etkilerini incelemektedir. Sertaç Canalp Korkmaz, NATO ve Geniş Karadeniz Havzası’na yönelik ilgisini ve politikasını değerlendirmiştir. Tuğba Bektaş ve Fevzi Kırbaşoğlu, Avrupa Birliği’nin Karadeniz politikalarını; Alperen Türkmen ise Japonya’nın Karadeniz’e duyduğu ilgiyi ve dış politikasında Karadeniz’e verdiği yeri ele almaktadır.
Karadeniz, önümüzdeki uzun bir gelecekte de Türkiye’nin dış politikasının ve ulusal güvenliğinin en önemli alanlarından biri olacağı gibi uluslararası politikanın ve uluslararası güvenliğin gündeminde de yerini koruyacaktır. Bu konuda kayıt tutmak, hafıza oluşturmak, külliyat inşa etmek son derece önemlidir. Akademik çalışmalar da bu anlamda en önemli çabalardır.
Çoğunluğunu akademik hayatlarının henüz başında olan çalışmaya katkı sağlayan yazarların uluslararası önemli bir sorun haline gelen fakat esas itibariyle Türkiye için yüksek stratejik değeri olan Karadeniz’e ilgi göstermeleri önemlidir. Türkiye’nin Karadeniz’e akademik ilgisinin Soğuk Savaş sonrasında ortaya çıktığı dikkate alındığında bu önem anlaşılabilir. Çalışmaya katkı sağlayanların zihinlerine ve ellerine sağlık. Çalışmanın yararlı olmasını ve bu serinin kalıcı olarak gelecek yıllarda da sürmesini diliyorum.